Gazze'nin Yavaş Ölümü - Şifahen Değil Acilen Filistine Yardım Lazım
TürkçeEnglishArabicGerman
Gazze'nin Yavaş Ölümü
Gazze Neresi
Krizin Boyutları
İnsani Sonuçlar
Neler Yapabiliriz?

Gazze'nin Yavaş Ölümü

Tarihindeki ilk demokratik seçimlere sahne olduğu 2006 yılına büyük umutlarla giren Filistin için 2 yıl önceki seçimin sonuçları; istikrar yerine giderek kronikleşen bir krizin ve bugün yaşananların başlangıcı oldu.

Filistinliler, direnişte büyük fedakârlığına şahit oldukları Hamas’ı iktidara taşıyıp siyasal bir liderlik rolü verirken, düşman gördüğü bir grubun iktidara gelmesi İsrail’i, Batılı destekçilerini ve bazı Arap ülkelerini oldukça sarsmıştı. Uzlaşma arayışı yerine, ilk andan itibaren Hamas hükümeti ile ilişkilerini kesen söz konusu taraflar, bununla yetinmeyerek hükümet yerine muhalefete açık destek vererek, Filistin toplumundaki siyasi farklılığı, bir çatlağa dönüştürme politikasını çıkarlarına daha uygun buldular. 2006 yılından itibaren iktidardaki Hamas’ı kabul etmeme politikasında ısrar eden uluslar arası aktörler, 1,5 yıl boyunca ilişkileri askıya alma, ekonomik ambargo, askeri saldırılar ve el-Fetih’in kontrolündeki Cumhurbaşkanlığı makamını ikinci bir hükümet gibi muhatap alma siyasetinden sonuç almaya çalıştılar. Dışarıdan güçlerin çift başlı bir Filistin seçeneğini pekiştirici yaklaşımları, Filistinli gruplar arasında iç savaşa varan gerilimde katalizör rolü oynadı.

filistin-ambargoduvari.jpg

Dünyanın en kalabalık yerleşimine sahip küçük bir coğrafyasına sıkışıp kalmış, 1,5 milyon insanın 900 bini mültecilerden oluştuğundan, bu durum siyasi ve sosyal çalkantılar için de uygun bir toplumsal alt yapı sağlamaktaydı. Nitekim, 2007 yılı ortalarına gelindiğinde, bir yanda iç kışkırtmalar, bir yanda İsrail’in operasyonları; hedeflenen sonucu getirdi ve Gazze’de Hamas ile Fetih arasında ciddi bir iç çatışma yaşandı. Olaylarda 200’ü aşkın insan hayatını kaybederken, fiili bir durum oluşturan iktidardaki Hamas, milis güçleri eliyle, Fetih’e ait tüm silahlı birimleri tasfiye ederek Gazze’deki yönetimi tamamen kendi kontrolüne aldı. O tarihten itibaren tüm çabasını bu fiili (de facto) durumu yasal (de jure) duruma dönüştürme çabalarına yoğunlaştırdıysa da, Gazze bölgesi bu kez kapsamlı bir kuşatma ile karşılaştı. Uluslar arası camia tarafından tüm ekonomik ve siyasi baskı mekanizmaları harekete geçirildi ve Gazze için zorlu bir dönem başladı.

30 Mayıs 2007 Çarşamba

Çiller DYP'yi Kaptı

Mehmet Ağar'ın ekibi geç kalınca, Çiller'in ekibi Doğru Yol Partisi'ni kaptı. Çiller'in yakın kurmaylarından Turhan Güven olayı şöyle anlattı...

Seçimlere Demokrat Parti (DP) çatısı altında girebilmek için ismini değiştiren DYP'nin başına gelmeyen kalmadı. Önce DP adı, belediye işçisine kaptırıldı.

Sorun, Cemal Şen adlı işçinin geri adım atmasıyla çözüldü. Demokrat Parti eski Genel Başkanı Yaşar Aydın, eski Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Nevruz Sınacı ve Ağar'a karşı genel başkan adayı olan Hikmet Tekbudak'ın açtığı davalar ise sürüyor. DYP yönetimi önceki gün yeni bir sürprizle daha karşılaştı. Mehmet Ağar'ın ekibi elini yavaş tutunca Tansu Çiller'e yakınlığı ile bilinen "muhalif" isimler pazar günü kapanan DYP'yi yeniden kurdu. Anavatan Partisi ise tedbirini aldı. 2 Haziran'da DP'ye katılmak için kapanacak olan Anavatan Partisi'nin yöneticileri, iki ayrı parti kurarak isim hakkını kaptırmamaya çalışacak.

DP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ı sıkıntıya sokan gelişme önceki gün yaşandı. Pazar günü DYP'nin ismini DP olarak değiştiren Ağar, bir gün sonra acı bir sürprizle karşılaştı. Çoğunluğu ilçe başkanı gibi teşkilat mensuplarından oluşan 32 isim İçişleri Bakanlığı'na başvurarak DYP'yi yeniden kurdu. Bu projeyi Tansu Çiller'e en yakın isimlerden biri olan eski grup başkan vekili Turhan Güven yürütüyor. Ağar'ı sert bir dille eleştiren Güven, "Baktık kapatıyorlar, biz de açtık. Mehmet Ağar, DYP adını beğenmedi, ortada bıraktı. Pazartesi Mehmet Bey'in ekibi de kurmak için gelmiş; ama geç kalmışlar." dedi.

Güven, milletvekili aday listelerinin açıklanacağı 4 Haziran'dan sonra DYP'ye büyük katılım olacağını iddia etti. Bu tarihten sonra kongreyi toplayarak DYP'yi canlandıracaklarını ifade eden Güven, "düz ova siyaseti"ne izin vermeyeceklerinin altını çizdi. Kulislerde, DYP'nin 22 Temmuz sonrası siyasete döneceği söylenen eski Başbakan Tansu Çiller'e hazırlık amacıyla kurulduğu öne sürülüyor. Güven, bu iddiaları kabul etmezken, "DYP kurulurken Tansu Hanım'la görüşülmedi. Ancak, kuranlar Çiller'i tanır ve sever." ifadelerini kullandı.

29 Mayıs 2007 Salı

Tuncay Özkan'ın Gerçek Yüzü

16 Mayıs 2007 Çarşamba

Neyi merak ediyorsanız, cevabı burada...

* Osman Özsoy                     yazaramesaj@gmail.com


Bugünlerde ülke gündemi ile ilgili neyi merak ediyorsanız, aşağıda sonuçlarına yer vereceğim araştırmada yanıtı bulabileceksiniz. Ama öncelikle, son günlerde haberlere sıkça konu olan çeşitli kamuoyu araştırmalarıyla ilgili bir noktanın altını çizmek gerekiyor.


Yapılan tüm araştırmalar, bugünün fotoğrafını veriyor. Yani 2 ay sonra bir vatandaş ortaya çıkıp, "İyi ama Mayıs ayındaki ankette durum böyle değildi" demesi gerçekçi değil. Aslında iyi bir araştırma ile bu konudaki farklılıklar da tespit edilebilir. Keşke fırsat olsa da aynı deneklerle bir daha görüşülebilse ve eğer varsa içlerinde parti tercihini değiştirenler veya bugünlerde kararsız iken sandık yaklaştığında kararını verenlerin bu yönelişlerinde nelerin etkili olduğu tespit edilebilse. Bence çok yararlı olurdu. Hatta bu seçmen reflekslerini tespit açısından bir bakıma ihtiyaç da...


Sizleri daha baştan sıkmamak için araştırmanın künyesine yazının sonudan yer vereceğim. Şimdi hemen, araştırmalarına oldukça güvendiğim GENAR Araştırma firmasının "Partiler 22 Temmuz Yarışına Nereden Başlıyor" başlıklı Türkiye Siyasi Gündem Araştırması'ndan derlediğim verilere geçelim.


Gül mü Baykal mı?


Cumhurbaşkanını halkın seçmesi durumunda, eğer ikinci tura Abdullah Gül ve Deniz Baykal kalırsa, Abdullah Gül, Baykal'ın %22'sine karşılık %51'lik destek alacak görünüyor. Bu duruma göre Baykal sadece sol seçmenlerden oy alırken, Abdullah Gül'ün merkez sağ partilerden de oy alacağı sonucu ortaya çıkıyor. Bu veriler aynı zamanda, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde DYP ve Anavatan'ın Gül'e karşı takındığı tutumun kendi parti tabanlarında çok da onaylanmamış olabileceği gibi bir sonuca da götürmesi ihtimal dahilinde. Fikir beyan etmeyenleri saklı tutarsak, %23'lük bir kitlenin her iki isme de sıcak bakmadığı görülüyor.


Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlarla ilgili olarak, hükümetin, genelkurmay başkanlığının, CHP'nin, DYP'nin, ANAP'ın, üniversitelerin ve medyanın tavırları ile alakalı olarak Türk toplumu sayılanlardan hiç birinin tavrını olumlamamaktadır. Bu sonuçlar bize, Türk halkının gerilim istemediğini gösteriyor.


Solda lider arayışı...


Türk toplumuna göre birleşik solun liderliğinde sivrilen isim, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül. Baykal ve Sarıgül başa güreşiyorlar. Ancak Baykal'ın yıllardır CHP'nin lideri olduğu düşünüldüğünde, Sarıgül'ün onun yerine talip en güçlü aday olduğu sonucu ortaya çıkıyor.


Tablo şöyle: Deniz Baykal %13.9, Mustafa Sarıgül %13.3, Ahmet Necdet Sezer %10.7, Zeki Sezer %7.7, Hikmet Çetin %4.9, Erdal İnönü %3.2.


İlginç olan veri ise, toplumun yaklaşık yarısının (%45'inin) solda ne olup bittiği ile hiç ilgilenmediğini söylemesi.


Öncelikli sorun...


Türk toplumunun birincil sorunu: İşsizlik.


Türk toplumunun %40'ının temel gündemi işsizlik iken, yüzde 19'u ise ekonomi diye cevap vermiş. Bu durumda toplamda yaklaşık %60'lık bir kesim Türkiye'nin öncelikli sorunu olarak ekonomiyi görmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, halkın gündemi ile toplum mühendislerinin gündemi arasında büyük farklar var. Sizler son 1 aydır gündem belirleyen kişi veya kurumların ülkenin bu temel sorununa iilişkin yeni bir yaklaşım veya çözüm önerisi getirdiğini hiç duydunuz mu?


Yolsuzluklar, eğitim, demokrasi, rejim tehlikesi, cumhurbaşkanlığı gibi konular da Türk toplumu açısından sorun olarak görülmekle beraber, ikincil sorunlar olarak değerlendirilmektedir.


Bugünkü tablo 2 partili Meclis'i işaret ediyor?


22 Temmuz 2007'de yapılacak olan Milletvekilliği Genel Seçim yarışına partiler bu hafta itibariyle şu oy oranlarıyla başlamış durumdalar:


AK Parti %43.9, CHP-DSP %21.5, DYP-ANAP (DP): %9.0, MHP: %7.3, GENÇ PARTİ:%6.7, DTP:%6.1, SAADET PARTİSİ:%1.8, DİĞER:%3.8


AK Parti seçim yarışında bugün itibariyle önde görünüyor. 2 ayı aşkın bir kampanya sürecinde bu tabloda elbette değişmeler olacaktır.


Ancak, DTP'nin bağımsız adaylarla seçime gireceğini dikkate alındığında parlamento (muhtemel ki en az) 3 partili olacaktır. Diğer taraftan DP'nin %10'u aşma potansiyeli taşıdığı görülmektedir. MHP ve Genç Parti, barajı zorlayan bir trend içindedirler. Seçim sürecinde atacakları stratejik adımlar barajla olan ilişkilerini belirleyecektir.


Kararsızlar iki partide toplanıyor?


Kendilerine en yakın gördükleri parti sorulduğunda yaklaşık %15'lik kararsız kitlenin yarıdan fazlası yine kararsız durumda kalıyor. Diğerlerinin ağırlıklı olarak AK Parti ve CHP'ye kaydığı görülüyor.


Tatilde kim gider sandığa?


22 temmuzda sandığa gitmeyeceğini söyleyenlerin oranı sadece %6. %17.7'lik bir kitle ise seçim nedeniyle tatilini bozmayı düşünmüyor. Doğrusu bu büyük bir rakam. Tatile rağmen sandığa gideceğini söyleyenlerde AKP seçmenleri 1., DYP-Anavatan seçmenleri 2. sırada.


Vatandaş rejim tehlikede söylemini benimsemiyor. Ancak, bir kısım tereddütleri de yok değil. %54 rejim tehlikede değildir derken, %38 rejim tehlikede cevaı veriyor. Deneklerin %8'i ise bu konuda fikir sahibi değil.


Türkiye'nin öncelikli sorunlarının sorgulandığı soruda, rejimin tehlikede olduğunu söyleyenler %4 iken, hatırlamalı soruda bu oran %38'e yükselmektedir. Bu veriler, bu anlamda yapılan propagandanın seçmen nezdinde karşılığının oluştuğunu göstermektedir.


www.genar.com.tr adresinden araştırmanın detaylı sonuçlarına ve künyesine ulaşabilirsiniz.

Dini cemaatler kime oy verecek?

Ruşen Çakır'dan, 22 Temmuz seçimlerinde cemaat oylarının ne yönde kullanılacağına dair ipuçları

Dini cemaatler ve seçimler

Dini cemaatlerin çoğunun siyasi parti tercihlerinde şu noktalar öne çıkıyor:

1) Aslında cemaatler, siyasi partilerin din işlerine fazla girmesinden hoşlanmaz, o alanın kendi tekellerinde kalmasını isterler;

Grubun bu seçimlerdeki tercihini, Yeni Asya'nın sahibi Mehmet Kutlular'a sordum, "Tabii ki Demokrat Parti'yi destekliyoruz. Çünkü demokrat misyonu o sürdürüyor" cevabını verdi. Kutlular, AKP dahil diğer partilerin hiçbirinin "gerçek manada demokrat" olduğuna inanmıyor.

Bir diğer istisna da Süleymancılar. Kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan'ın ölümüyle cemaatin başına geçen damadı Kemal Kacar yıllarca merkez sağ partilerden milletvekili seçildi. Onun ölümüyle yerini alan Tunahan'ın torunu Ahmet Denizolgun da RP'den Meclis'e girdi, ardından ANAP'a yönetici oldu. Şimdi Süleymancılar, liderleriyle birlikte DP'yi destekliyorlar.

Fakat bu grup 1990'lardan itibaren sürekli bölündü, küçüldü, eski gücünü kaybetti. Öyle ki cemaat liderinin kardeşi Beyazıt Denizolgun AKP'ye kurucu oldu ve İstanbul'dan milletvekili seçildi.

Tarikatların durumu
1990 ve 2000'li yıllarda Nakşibendilik, Kadirilik gibi tarikatlar modernleşmeye çalıştı, dışa açıldı, şirketleşti ama günün gereklerine göre yönetilmedikleri için büyük ölçüde etkilerini kaybettiler. Bunun en çarpıcı örneği, bir zamanlar MSP'nin kurulmasına ön ayak olan, bürokrasiye nice kadro yetiştiren Nakşiliğin İskender Paşa koludur. Prof. Mahmut Esat Coşan'ın ölümüyle bu tarikat silindi gitti.

harfiyen yerine getirildiği yapılar değildir. Bu nedenle her müridin, mürşidinin işaret ettiği parti ya da adaya oyunu vereceği kesin değildir. Zaten mürşidin müridleriyle ilişkisi giderek medya vb. dolayımıyla kurulduğu ve eğer varsa bu tür pazarlıkları yabancıların da haberdar olabileceği şekilde duyurmak abes kaçacağı için, işaretin yaygınlaştırılabilmesi de zordur.

Gülen'in tercihi
Bu seçimlerde en önemli odaklardan biri kuşkusuz Fethullah Gülen cemaati olacak. Normal olarak Gülen tüm yumurtalarını aynı sepete koymaz, tüm sağ partilerle, hatta Ecevit dönemi DSP'si ile iyi ilişkiler kurmayı tercih ederdi. Fakat 27 Nisan kriziyle birlikte cemaatin yayın organları açık bir şekilde AKP taraftarlığı yapıyor, ANAP-DYP birleşmesiyle doğan DP'yi sert bir şekilde eleştiriyorlar.

Aslında Gülen ile Erdoğan'ın yıldızları RP döneminden beri tam olarak barışmamış, taraflar birbirlerine hep kuşkuyla bakmışlardı. Fakat son dönemde "ordu mağduru" olma ortak paydasında birleşmiş gözüküyorlar. Bunda AKP'nin, Abdullah Gül gibi cemaatin sıcak baktığı bir ismi aday göstermesi de etkili oldu. Öte yandan cemaatin, devlet, özellikle Emniyet içindeki kadrolarını muhafaza etmek için AKP'yi desteklediği de ileri sürülüyor.

Ruşen Çakır/Vatan

11 Mayıs 2007 Cuma

'Çağdaş Yaşam' okullara müstehcen kitap gönderdiğini itiraf etti

'Çağdaş Yaşam' okullara müstehcen kitap gönderdiğini itiraf etti
 
 
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), ilköğretim öğrencilerine dağıttığı hikaye kitaplarının 'pornografik' öğeler içerdiğini itiraf etti. ÇYDD'den kitapların dağıtıldığı okullara "ivedi düzeltme" başlığı ile gönderilen yazıda kitapların bazılarının 'yetişkinler' için olduğu belirtildi.
 

Söz konusu kitapların çocuk hikâyelerinin arasına yanlışlıkla girdiği iddia edildi. Derneğin kitap projeleri sorumlusu Gülsüm Kaya, pornografik ifadeler içeren kitapların hangi okullara gittiğini tespit edemediklerini anlattı. Kaya, "Kitaplar 23 Nisan'a yetişsin diye acele ettik. Çıkan haberlerden sonra durumun ciddiyetinin farkına vardık. Okullardan da bize çok sayıda yazı geldi." dedi.

Vakit Gazetesi önceki gün 'Ahlâksız kitaplar toplatılsın' başlığıyla yayınladığı haberde, başkanlığını YÖK eski üyesi Türkan Saylan'ın yaptığı ÇYDD'nin ilköğretim öğrencilerine dağıttığı kitapta pornografik ifadelerin yer aldığını duyurmuştu. Can Yayınları'ndan çıkan ve üzerinde "ÇYDD'nin Atatürk çocuklarına armağanıdır" notunu taşıyan kitaplardaki bazı hikayelerin, müstehcen ifadeler içerdiği tespit edilmişti. Haber üzerine bir açıklama yapan ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan, haberleri 'iftira' olarak nitelemişti. Ancak kamuoyundan gelen büyük tepki üzerine ÇYDD'den kitapların dağıtıldığı okullara gönderilen 07.05.2007 tarihli yazıda müstehcen kitapların ayrılması istendi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Kitap Projeleri Sorumlusu Gülsüm Kaya imzalı 'İvedi düzeltme' başlıklı yazı şöyle: "Can Yayınları'nın 25. yılını kutlama etkinlikleri çerçevesinde ihtiyaç sahibi okullara göndermemiz için derneğimize bağışladığı 100 bin kitaptan çocuk kitaplarının ayrılması ve kolilenmesi sırasında aralarına yanlışlıkla yetişkin kitapları karışmış ve yanlış kaşelenmiştir. Yolladığımız kitaplardan aşağıdaki listede bulunanların dışındakiler yetişkinler için yayınlanmış kitaplardır."

ÇYDD'nin gönderdiği çocuk kitapları listesinde Şebnem İşigüzel'in yazdığı pornografik figürler içeren "Öykümü Kim Anlatacak?" adlı kitap yer almıyor. Müstehcen içerikli kitapların üzerindeki "ÇYDD'nin Atatürk çocuklarına armağanıdır" kaşesinin iptal edilmesi de vurgulanırken, söz konusu yayınların öğretmenlerin kullanımına sunulması isteniyor. Gülsüm Kaya, toplam 202 okula kitap gönderdiklerini söyledi. Pornografik ifadeler içeren kitapların hangi okullara gittiğini tespit edemedikleri için tüm okullara düzeltme yazısı göndererek yaptıkları hatayı tamir etmeye çalıştıklarını savunan Kaya, okullardan kendilerine çok sayıda yazı geldiğini açıkladı.

İlköğretim öğrencilerine dağıtılan kitaptan bir bölüm

ÇYDD'nin ilköğretim öğrencilerine dağıttığı kitapları Şebnem İşigüzel kaleme aldı. Şebnem İşigüzel'in yazdığı "Öykümü Kim Anlatacak?" adlı kitapta 8 tane hikaye yer alıyor. Hikayelerden biri 'Işık Hızındaki Spermler' adını taşıyor. 'Geri Kalan Yaşamının Tüm Perşembeleri' adlı hikayede ise bir fahişenin yaşamı anlatılıyor. Hikayede geçen ifadeler en ağır porno sözcükleri bile hafif bırakıyor: "Evet, dedim Bıyığa. Çellocu kızı d... isterim." "Keşke karılar ölmemiş olsa, bir de biz g...", "Giyinirken Çellocu Kız, 'İlk kez sünnetli bir p... görüyorum' diyor. Hikaye kitabında Müslümanlar, Hıristiyan kentini ele geçirip Hıristiyanları kireç kuyularına atan insanlar olarak gösterilirken, diğer bir hikayede de küçük bir çocuğun annesiyle enseste varan ilişkisi anlatılıyor.

28 Şubatçılar DYP'yi işgal ediyor

Çiller'den kurmaylarına: 28 Şubatçılar DYP'yi işgal ediyor
 
Anavatan-DYP birleşmesine Tansu Çiller'in soğuk baktığı ortaya çıktı. 3 Kasım sonrası aktif siyaseti bırakan Çiller, "geri dön" çağrılarına karşılık vermedi.

Çiller, DP listesinden seçimlere girme teklifini de reddetti. Ancak seçim sonrası için açık kapı bıraktığı ve gelişmelere göre hareket edeceği belirtiliyor. Çiller'le kısa bir süre önce görüşen bir DYP'li, "Mesut Yılmaz'ın, Hüsamettin Özkan'ın girişi 28 Şubat'ın DYP'yi işgal hareketidir. Bu işgal geçicidir ve zamanı gelince gereken yapılacaktır." dedi.

3 Kasım'da tasfiye olan isimler DP'ye yöneldi. Yılmaz'ın Rize'den aday olması kesinleşince gözler DYP'nin eski genel başkanı Çiller'e çevrildi. DYP içinde halen ağırlığı olan Çiller'in milletvekili adaylığı teklifi aldığı öğrenildi. Geçtiğimiz günlerde Çiller'i İstanbul'daki evinde bir grup DYP'li ziyaret etti. Çiller'e istediği yerden aday olabileceği söylendi. Çiller'in bu öneriyi, "Şimdilik siyasete girmiyorum." diyerek reddettiği kaydedildi. Çiller'in yakınlarından eski DYP Grup Başkan Vekili Turhan Güven, bu teklifi doğruladı. Çiller'in birleşme hareketiyle ilgisi olmadığının altını çizen Güven, "DP'nin başarılı olması zor. Baraj sorunları var. Teşkilatlarda yaşananlar ortada. Bunların görüntüsü 'Yeter söz devletindir' şeklinde." dedi.
 
Ömer Şahin, Ankara
 

8 Mayıs 2007 Salı

Sözde Atatürkçü ama özde İsrail’ci!


Sözde Atatürkçü ama özde İsrail’ci! İşte AKP’nin oyları yüzde 50’yi bulduysa, bu memleket kayboldu demektir" diyen ve "Atatürk'ü görmekle" övünen Borusan Holding’in kurucusu'nun gerçek yüzü


Asım Kocabıyık’ın, kökü dışarıda örgütlerden Rotary kulübüne üye olduğu ortaya çıktı. Asım Kocabıyık tarafından yaptırılan Borusan Asım Kocabıyık Anadolu Teknik Lisesi’nin giriş kapısı ve bahçesinin demir parmaklıklarını masonların ve İsrail'in devlet sembolü olan “Yedi Kollu Şamdan” ile çevirmesi de dikkat çekiyor.
Büyükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin, Borusan Asım Kocabıyık Anadolu Teknik Lisesi’nde “Yedi Kollu Şamdan” kullanılmasına yönelik soruşturma başlattıkları öğrenildi. Borusan Asım Kocabıyık Anadolu Teknik Lisesi Okul Müdürü Mustafa Yıldırım, okulun Borusan Holding sahibi Asım Kocabıyık tarafından yapıldığını söyledi ve memur olduğu için okulun yapısı ve Yedi Kollu Şamdan’ın kullanılması hakkında konuşamayacağını söyledi.

Borusan Holding’in sahibi Asım Kocabıyık da, okul yapımında Yedi Kollu Şamdan’ı neden tercih ettiğini açıklayamadı. Kocabıyık'ın Sekreteri Hande Acar, Asım Kocabıyık’ın asistanı ve Borusan Asım Kocabıyık Anadolu Teknik Lisesi Vakıf Müdürü Nihal Alptekin’e sorularımızı aktaracağını ve gazetemize dönüleceğini söyledi ve “Nihal Hanım mutlaka sizi arayacak” dedi. Buna rağmen gazetemize dönüş olmadı ve konuşmaktan kaçındılar.
(Vakit)

MİT’in misyonerlik raporundaki şok isimler

Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini anlattığı yazıda, Profesör Türkan Saylan'ın da adı geçiyor. Yazıya göre, Türkiye'deki bazı Amerikan okullarının kurucusu olan Amerikan Bord Heyeti, bu faaliyetini SEV vakfı eliyle yürütüyor.

 

"Kuruluşumuzdan beri Atatürk ilke ve devrimlerini korumayı ve çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insana ve topluma ulaşabilme ilkesini kendimize misyon belirledik. Amblemimizde Mustafa Kemal Atatürk'ün yüzünün arkasında bir genç kızın ve bir genç erkeğin hatları vardır. Ve bir yanında bütün toplumun bir ok ucuyla ileriye gidişi simgelenir."Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Profesör Türkan Saylan, başında bulunduğu derneği, "Güneş Umuttan Şimdi Doğar" kitabında işte bu sözlerle anlatıyor. Ama, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın bir süre önce Başbakanlığa sunduğu ve Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini anlatan bir raporda, Türkan Saylan'ın ismi ve başında bulunduğu dernek de yer alıyor.

Ülkemizde bir süredir misyonerlik faaliyetlerinin yoğunlaştığı tartışılıyordu. Geçtiğimiz ay, başında Sinan Aygün'ün bulunduğu Ankara Ticaret Odası bir "misyonerlik raporu" yayımladı. Rapora göre, görünüşte Hıristiyanlığı yayma amaçlı görülen misyonerlik faaliyetiyle, Türkiye'de etnik ayrımcılık ve dini ayrımcılık körüklenmekteydi. Rapor, "Asıl hedef devletin üniter yapısıdır" demekteydi. Misyonerlik faaliyetlerinin Ankara'da yolaçtığı rahatsızlık, yakın zamana kadar Başbakanlık Müsteşarı olarak görev yapmış olan Ahmet Şağar'ın bu konudaki demeçleriyle sürdü, misyonerlik yapan yabancı kuruluşlar hakkında yayınlar yapıldı.

Ancak Aksiyon'un ele geçirdiği bir belge, halen sürmekte olan misyonerlik tartışmasına yepyeni bir boyut getiriyor. Milli İstihbarat Teşkilatı İstihbarat Başkanı Cemal Uzgören imzasıyla 24 Nisan 2001 tarihinde Başbakanlığa gönderilen iki sayfalık yazıda, sürpriz isimler yer alıyor.

MİT'in yazısına göre, Hıristiyanlığın bir kolu olan Protestanlığın Türkiye'de yayılması için faaliyet gösteren Dünya Kiliseler Birliği'nin ülkemizdeki temsilcisi durumundaki Amerikan Bord Heyeti, bu faaliyetini Sağlık ve Eğitim Vakfı eliyle yürütüyor. Yazıda Amerikan Bord adına Türkiye'de faaliyet yaptığı belirtilen Sağlık ve Eğitim Vakfı'nın mütevelli heyetinin başında ise Gülseven Yaşer'in kocası Yaşar Yaşer bulunuyor.

Yazıda, doğrudan Amerikan Bord ile bir ilişkisi olup olmadığı belirtilmemekle birlikte Profesör Türkan Saylan'a ve onun başında bulunduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne de genişçe yer veriliyor. MİT'in yazısında Profesör Türkan Saylan'ın annesi Lili Mina Raiman'ın aslen Hıristiyan olduğu, 1936'da Leyla ismini aldığı belirtiliyor. İşte büyük tartışmalara yol açacak olan MİT'in iki sayfalık raporu:

"Dünya Kiliseler Birliği temsilcisi olarak 1830'lu yıllardan beri ülkemizde faaliyet gösteren Amerikan Bord Heyeti'nin, Protestan mezhebini benimseyen bir kuruluş olduğu, din eğitimi ve sağlık hizmetleri konularında faaliyet gösterdiği, bünyesindeki Protestan kilisesi ve Kitab—ı Mukaddes (Bible House) şirketi aracılığıyla Protestanlığın yayılması için uğraş verdiği öğrenilmiştir.

Üsküdar Amerikan Lisesi, Üsküdar SEV İlköğretim Okulu, İzmir Amerikan Lisesi, İzmir SEV İlkoğretim Okulu, Tarsus Amerikan Lisesi, Tarsus SEV İlköğretim Okulu, Gaziantep Amerikan Hastanesi ile bağlantısı bulunan Amerikan Bord Heyeti'nin sağladığı eğitim hizmetlerinden dolayı Milli Eğitim Bakanlığı'na, sağlık hizmetlerinden dolayı Sağlık Bakanlığı'na, dini çalışmalarından dolayı ise Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı sorumlu olduğu tespit edilmiştir.

Ayrıca faaliyetlerini yabancı müessese sıfatıyla yürüten ve son yıllarda yeni mülk edinmeyen Amerikan Bord Heyeti'nin tasarrufu altındaki mülklerini de Sağlık ve Eğitim Vakfı'na (SEV) devrettiği ve halihazırda faaliyetlerini SEV aracılığıyla yürüttüğü intikal eden bilgilerdendir. Öte yandan Amerikan Bord Heyeti'ne bağlı olarak faaliyet gösteren Kitab—ı Mukaddes şirketinin yöneticisi olan Süryani Asıllı Emanuel Bağdaş'ın, Türkiye Ermenileri Patriği Metrof Mutafyan ile Fener Rum Patriği Bartholomeos Arhondonis'in Haziran 2000 ayı içinde yaptıkları görüşmede vardıkları mutabakat gereği, 17 Ağustos 1999 yılı Marmara depremi ardından ortaya çıkan Kiliseler arası deprem yardım komisyonu başkanlığı yaptığı öğrenilmiştir.

Amerikan Bord heyeti ile aynı adreste faaliyet gösteren Sağlık Eğitim Vakfı'nın ise ülkemizde sağlık, eğitim, kültür kurum ve kuruluşlarına yardım amacıyla 1968 yılında kurulduğu, vakfın üye sayısının yaklaşık 12 bini bulduğu, üyelerinin Amerikan Bord heyeti ve SEV'e bağlı okullardan mezun olan şahıslardan oluştuğu, 1999 yılı itibariyle 15 trilyon TL'yi bulan malvarlığına sahip olduğu yönünde duyumlar alınmıştır.

Başkanlığını Gülseven Yaşer'in yaptığı Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ile Amerikan Bord Heyeti ve SEV koordinasyon içerisinde olup, ÇEV deprem bölgesinde eğitim ve öğretim evi projesi hazırlayarak Amerikan Bord'dan yardım talebinde bulunmuştur. ÇEV, ayrıca üç bine yakın öğrenciye burs vermektedir.

Başkanlığını Profesör Türkan Saylan'ın yaptığı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği hakkında, Atatürk İlke ve İnkılaplarını kalkan olarak kullanıp, bir çok kişi ve kuruluştan yardım adı altında para topladığı, ilgili bakanlıklardan izin almaksızın yurtdışından yardım aldığı, hiç bir yasal dayanağı olmadan kamuoyuna kendisini sivil toplum kuruluşları birliği olarak tanıtan çeşitli dernek ve vakıflarla işbirliği içerisinde oldukları yönünde yapılan ihbarlar sonucu denetime tabi tutulmuş ve Dernekler Kanunu 62 ve 85/2 maddesine muhalefetten 5 Şubat 2001 tarihinde Maltepe Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu yapılmıştır.

Profesör Türkan Saylan hakkında yapılan incelemede annesinin Raber Ragman ve Mina Verlig kızı, 1324 (1908) Bermingen İngiltere doğumlu ve Katolik Hıristiyan olduğu, Lili Mina Raiman ismini taşımakta iken 1936 yılında Leyla ismini aldığı hususları tespit edilmiştir.

Merkezi İsviçre Cenevre'de bulunan Dünya Kiliseler Birliği'nin kurulması ilk defa Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1920 yılında Fener Rum Patrikhanesi tarafından gündeme getirilmiş ve 22 Ağustos 1948 tarihinde Katolik kiliseleri haricinde 44 ülkeden 147 kilisenin katılımıyla kurulmuştur. Tüzüğündeki amaçları:

Dinî diyalog aracılığıyla kiliseler ve insanlar arasında yakın ilişkiler geliştirmek,
İnsanların sahip olduğu maddi ve manevi kaynakların paylaşımını sağlamak,
Her yerde ve ortamda İncil'in öğretisi doğrultusunda çalışmalar yapmak,
İnsanlar arasında adalet, dayanışma ve barışı sağlamak,
Kiliselerin insan ihtiyacını karşılamak,
Ekümenik bilincini geliştirmek,
Birlik ve beraberlik için gelişme ve yenilenmeyi sağlamak,
Diğer ekonomik organizasyonlar ile bağlantı sağlamak,
Yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde ekümenik hareketleri desteklemek yönünde belirlenmiştir."

MİT'in yazısı hakkında görüşlerine başvurduğumuz Profesör Türkan Saylan , "Bahsedilen olay adaletin önünde bir konu. Bir görüş vermiyorum. İleride kitaplarımda bu konuyu anlatacağım" diyor. MİT'in yazısında Saylan'ın annesi için sadece ismini "Leyla" olarak değiştirdiği yer alırken, Saylan hayatını anlattığı "Güneş Umuttan Şimdi Doğar" kitabında annesinin Müslüman olduğunu şöyle anlatıyor: "Annem bana hamile kalınca Müslüman oluyor. İngilizcesinden Kur'an'ı okuyor. İyi bir Türk gelini olabilmenin tüm koşullarını yaratmaya çalışıyor. Örneğin oruç tutardı. Biz hiçbirimiz evde oruç tutmazken o tutardı."

MİT'in yazısında yer verilen Çağdaş Eğitim Vakfı'nın yöneticilerinden Bike Karaduman ise Aksiyon'a, "Söylediklerinize inanamıyorum, şoke oldum. Hiçbir şekilde ve asla misyonerlik faaliyeti yapmadık. Kesinlikle öyle şeylerle ilgimiz yok" değerlendirmesini yaptı. Sağlık Eğitim Vakfı'nın görevlilerinden Belkıs Aktürk ise Aksiyon'a şu açıklamayı gönderdi:

"Amerikan Bord Heyeti, Türkiye'de malvarlığını dinî kökenli olmayan, mezunları tarafından kurulmuş laik bir vakıf olan Sağlık ve Eğitim Vakfı(SEV)'na devretmiştir. Bu, dünyadaki ilk ve tek örnektir. Dolayısıyla Sağlık ve Eğitim Vakfı'nın Amerikan Bord Heyeti ve bağlı olduğu merkezle olan bağı eğitim ve sağlık hizmetleri ile sınırlıdır. Cumhuriyet öncesi dönemde anaokulundan üniversite düzeyine ve meslek okullarına kadar pek çok eğitim kurumunun yanı sıra çeşitli yetimhaneleri, hastaneleri ve yayınevi de bulunan Amerikan Bord Heyeti cumhuriyetin kurulmasından sonra da Türk halkına kaliteli eğitim ve sağlık hizmeti götürmeyi amaçlamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredatına uygun bir program takip eden okullarımızın temel amacı Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı gençler yetiştirmektir.
aksiyon
 
 

5 Mayıs 2007 Cumartesi

Kandoğan: Ağar'ın fikri bir gecede değişti


Köşk seçimlerinde 'Meclis'i boykot' kararına uymadığı için DYP'den ihraç edilen Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, ilginç açıklamalarda bulundu.
Parti yönetiminin, savunmasını bile almadığına dikkat çeken Kandoğan, Ağar'ın bunu seçim meydanlarında halka anlatamayacağını savundu. Denizli Bağımsız Milletvekili, Referans'a verdiği mülakatta ise karar sürecindeki çelişkilere temas etti. Nihai kararın alındığı Genel İdare Kurulu (GİK) toplantısında Genel Başkan Mehmet Ağar dahil herkesin oylamaya katılma yönünde görüş belirttiğini kaydeden Kandoğan, ancak Ağar'ın bir gecede fikir değiştirdiğini söyledi. DYP liderinin oylamadan önce, "Bize göre 184 yeterlidir, bu iş Meclis'te başlayıp Meclis'te bitsin." dediğine işaret eden Kandoğan, şöyle konuştu: "Ama en son sayın genel başkan şunu söyledi: 'AK Parti benim siyasi hasmım. Ben siyasi hasmıma cumhurbaşkanı seçtiremem.' Sayın Ağar'ın cümleleri aynen böyledir. Ayrıca genel başkan ilk defa elinde bir yazılı metinle oraya çıktı. Şu ana kadar genel başkan hiçbir basın toplantısında bir metin okumamıştır. İlk defa o gün elinde bir metin vardı. O metni kim hazırladı, nasıl hazırladı onu bilmiyorum."
Ümmet Kandoğan, cumhurbaşkanlığı seçimine katılmakla kalmayıp kürsüden DYP yönetimini eleştirince beklemediği bir muameleyle karşılaştı. Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmanın hemen ardından Kandoğan'ın parti odasındaki tüm eşyaları apar topar toplanarak Meclis'teki odasına gönderildi. Kendisine tahsis edilen araç aynı gün altından alındı. Kandoğan, o günden bu yana Meclis'e dolmuşla gidip geliyor. Yine aynı gün Genel Sekreter Kamil Turan imzasıyla, parlamento ilişkilerinden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevine son verildi. Önceki gün ise DYP'den ihraç edildi.
27 Nisan'daki tarihî oylamanın ardından yaşananları anlatan Ümmet Kandoğan, DYP'nin kendisine yapılan hukuksuzluğu meydanlarda millete anlatamayacağını savundu. Parti tabanında Ağar'dan daha çok sevildiğini iddia eden Kandoğan, Elazığ'dan bile tebrik telefonları aldığını anlattı.
Ümmet Kandoğan, ortak hareket etme kararı almalarına rağmen, Ağar'ın, Anavatan Partisi lideri Erkan Mumcu'nun oylamaya dakikalar kala yaptığı basın toplantısında ne diyeceğinden emin olmadığını da ileri sürdü. Kandoğan, "Toplantıyı birlikte izledik. Ağar basın toplantısını dudaklarını ısırarak ve sigara üstüne sigara yakarak izledi. Mumcu uzatınca da 'Girmeyeceğini, haydi artık söyle' demeye başladı." bilgisini verdi.

Savunmamı bile almadan ihraç ettiler
Partiden ihracının tam bir hukuksuzluk örneği olduğunu söyleyen Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, savunmasının bile alınmadığına dikkati çekti. "Demokrasiyi savunan konuşmadan dolayı DYP'den ihraç edilmem, tam bir hukuksuzluktur. Bunu millete anlatamazlar." diyen Kandoğan, cumhurbaşkanlığı seçimi için pazar günü yapılacak ikinci oylamaya da katılacağını açıkladı: "Eğer katılmazsam kendimi inkâr etmiş olurum."
Selim Kuvel, Ankara

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=536014

2 Mayıs 2007 Çarşamba

Şapka-Tavşan-Demokrasi

Cumhurbaşkanlığı görevini kim yürütecek?

Anayasa Mahkemesi kararının ardından şimdi yeni tartışma görevi 16 Mayıs'ta sona erecek olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görevine devam edip etmeyeceği konusu... Bu durumda Sezer mi Cumhurbaşkanlığı'na vekalet edecek, Meclis Başkanı Bülent Arınç mı? Yoksa TBMM'nin en yaşlı üyesi Şükrü Elekdağ mı?

Görev süresi 16 Mayıs'ta dolacak olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yerine yeni cumhurbaşkanı seçilememesi halinde bu görevin kimin tarafından yürütüleceği tartışma konusu oldu. Yaygın görüş TBMM'nin en yaşlı üyesinin bu göreve vekaletedeceği. Eğer bu görüş doğruluk kazanırsa TBMM'nin en yaşlı üyesi olarak İstanbul CHP millitvekili Şükrü Elekdağ (1924 doğumlu) Sezer'in görevi bırakmasından sonra yerine Elekdağ geçecek. Elekdağ yeni cumhurbaşkanı seçilene kadar bu göreve vekalet edecek.  
Tartışmaya katılan bazı hukukçular, 16 Mayıs'a kadar yeni cumhurbaşkanı seçilememesi halinde, Meclis Başkanının Cumhurbaşkanlığına vekalet edeceği görüşünü savunurken, bazı hukukçular da Cumhurbaşkanı Sezer'in görevine devam edeceğini belirttiler.

Anayasanın Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102. ve Cumhurbaşkanına vekillik etmeyi düzenleyen 106. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirten TBMM'deki bazı hukukçular, şu görüşlere yer verdiler:

"Anayasanın 102. maddesindeki (seçilen yeni Cumhurbaşkanı, göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan cumhurbaşkanının görevi devam eder) hükmü, seçilen yeni cumhurbaşkanının göreve başlayıncaya kadar olan durumunu düzenliyor. Oysa, vekaleti düzenleyen 106. maddede, başka bir sebeple yenisi seçilinceye kadar TBMM Başkanının Cumhurbaşkanına vekalet etmesini düzenliyor. Bu iki madde birlikte değerlendirildiğinde, yeni cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar Meclis başkanının vekalet etmesini gerektiriyor."


ÖZDEN: "SEZER'İN GÖREVİ 16 MAYIS'TA BİTER"


Bugün NTV'de iki kez bu tartışmayı ortaya koyan Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin 16 Mayısta sona ereceğini söyledi. Özden, Anayasa'ya göre bu tarihten sonra Cumhurbaşkanlığına TBMM Başkanı'nın vekalet etmesi gerektiğini savundu. Özden, Anayasa'nın 102. maddesindeki "seçilen" ibaresinin seçilmiş cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar geçecek süre için mevcut cumhurbaşkanının görev süresinin devam edeceğini öngördüğünü kaydetti.


ATİLLA KART: "GÖREVİNE DEVAM EDER"


TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi ve CHP Konya Milletvekili Atilla Kart da cumhurbaşkanı seçim sürecinin Anayasa'nın 102. maddesinde açık bir şekilde düzenlendiğini, bu maddenin son fıkrasında da çok açık bir şekilde yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar mevcut cumhurbaşkanının görevine devam edeceğinin belirtildiğini ifade etti.


SAMİ SELÇUK: "TBMM BAŞKANI VEKALET ETMEZ"


Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk ise "Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamazsa eski Cumhurbaşkanı göreve devam eder. Cumhurbaşkanı seçiminin yapılamaması boşalma sayılmaz. O yüzden TBMM Başkanı vekalet etmez" dedi.


PROF. EROĞUL: "VEKALET, BOŞALMADA SÖZ KONUSU"


Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Cem Eroğul ise "Anayasa'da besbelli, yazılmış. Anayasa'ya 1961 Anayasası'ndan farklılıklar getirdiler. 1961 Anayasası'na göre Cumhurbaşkanı ayrılınca Senato başkanı vekalet ederdi. Bu sürecin uzadığını gördüler ve 1924 Anayasası'na geri dönerek, 'eski Cumhurbaşkanı devam eder' dediler. Bana göre de eski Cumhurbaşkanı göreve devam eder. TBMM Başkanı'nın vekalet etmesi için ölüm, çekilme gibi boşalmaya yol açabilecek sebep olacak" diye konuştu.


PROF. TURHAN: "ZORLAMA BİR YORUM"


Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Turhan da "Cumhurbaşkanı seçilememesi halinde Ahmet Necdet Sezer devam eder. Devam etmeyeceğini söylemek tamamen zorlama bir yorum olur" dedi.


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6441783_p.asp


Baykal bu çıkışında haklı mı?

hurriyet.com.tr

Hurriyet.com.tr okurları CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın,
"Eğer Anayasa Mahkemesi 367'ye gerek yok kararı alırsa bu
Türkiye'yi çok tehlikeli bir noktaya götürecektir" sözlerini doğru bulmadı.

Yüzde 32,3 doğru derken,
yanlış diyenlerin oranı yüzde 64,8.
Anketimize toplam 1064317 bin oy kullanıldı.

İŞTE SONUÇLAR
 

Uyandırma Zili...

Taha Kıvanç

Bir dostumun yönelttiği, 'Uyuyan güzeller uyandı, farkında mısın?' sorusuyla magazin güzellerinden söz ettiğini sandım, 'Hangisi, neden uyandı?' karşı cevabıma etraftan gülenler oldu. Meğer istihbarat dünyasındaki anlamıyla kullanıyormuş 'uyuyan güzel' deyimini; yıllar ve yıllar boyu sessiz-sâkin duran birileri, düğmeye basılınca derhal harekete geçip kendilerinden bekleneni yerine getirirler ya, onu kast ediyormuş…
Bizim dost, 'uyuyan güzellerin uyandığı' kanaatine, medyada 'demokrat' görüntüsü ardında kendilerini gizleyen birilerinin şu anda yazıp söylediklerine bakarak varmış… 'Geceyarısı açıklaması uyandırma zili yerine geçti' dedi dostum…
Benim yaşım kadar gazetecilik deneyimi bulunan meslektaşlar var, uykularına dikkat etmeleri gerektiği için nâdiren ekranlarda görünürler… Genelkurmay açıklaması gecesi ve tâkip eden gün boyu hiçbir teklife 'Hayır' demeden kanalları dolaşarak 'Bu bir muhtıradır' mesajını iletme çabasına girdiler… İktidar partisi kışkırtmış açıklamayı, şimdi de gereğini yerine getirip cumhurbaşkanı seçme sürecini durdurmalıymış…
Müthiş bir akıl yürütme, değil mi?
Bir zamanlar avukatlar 'O da mini etek giymeseydi' gerekçesi ardına saklanırlardı ırza geçme sanığını savunmaları gerektiğinde; sonraları bu tür 'tahrik' hafifletme sebebi olmaktan çıkarıldı. Kim 'O da tahrik etmeseydi' diye ağzını açsa 'Ne kadar gericisin' tepkisini almaktan kurtulamaz…
E, peki, siyasette aynı gerekçe nasıl kullanılabiliyor?
İktidar partisi cumhurbaşkanlığı seçiminde ne yapmış da yaptığını 'kışkırtıcı' buluyorlar? Aday gösterirken uzlaşma aramamış… İyi de, sayısız kamuoyu yoklamasıyla her kesimin nabzını tutmak, parti örgütü ve grubuyla istişare yapmak, halkla buluşup dediklerine kulak vermek… Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanı adayı belirlenirken başvurulmamış yaygınlıktaki arayış en doğru kişiyi bulma amaçlı bir gayret sayılmaz mı? Bundan bir adım ötesi, CHP lideri Deniz Baykal'a, 'Halk seçtirecek sayıda milletvekilini bize verdi, ama kimin cumhurbaşkanı olmasına sen karar ver' demektir… Hangi siyasî parti böyle bir davranışta bulunabilir?
Geçmişte, Süleyman Demirel yüzde 27 oyu bulunan DYP'nin genel başkanıydı, cumhurbaşkanı olmak istedi; partisinin oyu yetmediği için ortağı SHP'nin lideri Erdal İnönü'ye danışmak zorunda kaldı. Ak Parti o durumda değil ki, neden Deniz Baykal'ın onay vereceği bir kişiyi aday olarak belirlesin?
ANAP ve DYP'yle görüşüldüğünü ise biliyoruz. Görüşme sonrasında, ANAP lideri Erkan Mumcu cumhurbaşkanını halka seçtirme ve beş yıllık iki dönem haline getirme karşı-teklifini seslendirdi, aday konusunda görüş açıklamadı. DYP lideri Mehmet Ağar ise 'Siz bilirsiniz' demekle yetindi.
Erkan Mumcu'nun şimdiki tavrını bazıları hiç mi hiç anlamıyorlar… Kimi dostlar, kulaklarına öyle çalınmış, 'Muhtıra çalışmalarından haberdardı' görüşündeler… Tanıdığı gazetecilere telefon edip demokrasi dışı gelişmelerle bir irtibatı olmadığını söylüyormuş… Önlerine çıktığı her medya topluluğundan ilk olarak 'Genelkurmay Başkanlığının yaptığı açıklamadan daha önce bilginiz var mıydı?' sorusunun kendisine yöneltilmesi, görüyorum ki, asabını bozuyor Erkan Mumcu'nun… Partisi tabanından ulaşan tepkiler de asap bozukluğuna iyi gelmiyordur…
Galiba Erkan Mumcu'nun esas sorunu hislerini siyasî sürece fazlaca karıştırması… Az bir süre içlerinde kaldığı Ak Parti'yi hafife alıyor, lider konumundaki Ak Partilileri kendisiyle mukayese edip küçümsüyor; muhtemelen, halktan gördükleri rağbete kendisinin daha lâyık olduğunu da düşünüyordur… Beşerî duygular bunlar… Doğal bulduğum bir başka şey de, ANAP'ın Hazine'den almayı planladığı yardımın Ak Parti'nin de oylarıyla engellenmesine kızması… Bunlar olabilir… Olmaması gereken ise, bu hislerini cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine karıştırması…
'Galiba açıklama yapılacağından haberdardı' kuşkusunu uyandıran, grubunu ikna için kullandığı argümanlar... 19 kişiyi birarada tutmak için 'Darbe bile olabilir' demiş ise (dedi mi demedi mi bilmiyorum) onlar bunu başka partilerden milletvekilleriyle paylaşmışlardır… Aynı gecenin bir yarısında mâlum açıklama internet sitesine konulunca, insanlar iki ile ikiyi toplayıp kendi sonuçlarını çıkardılarsa hiç şaşmam… Oysa lâfı hiç uzatmadan, 'Ben bu adamlardan da onların çıkardığı adaydan da hoşlanmıyorum arkadaş' deseydi Erkan Mumcu, bence daha gerçekçi olurdu…
Her gazetede ne kadar da çok 'uyuyan güzel' varmış… Bazısı yazılarında bu konumlarını da itiraf etmiyorlar mı, açık sözlülükleri ayrıca hayret konusu…
Kestirmeden söyleyeyim: Uyurken daha güzellerdi…


Kaynak: http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=4982&y=TahaKivanc

Atatürk'ün Amerikaya yaptığı konuşma...

hasenat

KUR'AN-I KERİM ARAŞTIRMA VE İNCELEME PROGRAMI ......

Mükemmel bir Kur'an-ı   Kerim araştırma ve   inceleme programı. Arapça metin, 22 meal, 4 fihrist.
Arapça ve Türkçe gelişmiş arama seçenekleri, ayetleri derleme ve sonradan okuma, metin editörü, alfabetik sıralama, kullanıcı tarafından belirlenebilir renklendirme, geliştirilmiş program özellikleri. Tıklayın indirin... Tamamen ücretsiz...

cepMeal.gif